Bu sorunlardan biri olan skolyoz 10-18 yaş aralığındaki adölesan bireylerde sık karşılaşılan bir omurga eğriliği olarak öne çıkıyor. Toplum genelinde ergenlik çağındaki bireylerde skolyoz görülme oranı %2 ila 4 arasında değişirken bu durumun büyük çoğunluğunun nedeni hâlâ bilinmiyor.
Skolyozun kız çocuklarında erkeklere kıyasla daha sık görüldüğü ve ilerleme olasılığının çok daha yüksek olduğu bildiriliyor. Yapılan araştırmalar 10 derece ve üzeri omurga eğriliği olan bireylerin toplumdaki oranının %2-4 civarında olduğunu ortaya koyarken 20 derece ve üzerindeki skolyoz oranının %0.3-0.5 civarında olduğunu gösteriyor.
Skolyozun erken dönemde teşhis edilmesi tedavi sürecinin başarı oranını doğrudan etkiliyor. Uzmanlar ebeveynlerin çocuklarının duruş bozukluklarına karşı duyarlı olmaları gerektiğine dikkat çekiyor. Yamuk oturma alışkanlığı giysilerin vücut üzerinde asimetrik durması omuz hizasında belirgin farklar ya da kamburluk gibi bulgular skolyozun işareti olabilir.
Skolyozun tedavi sürecinde egzersizin yeri oldukça önemli. Bilimsel çalışmalara göre düzenli ve doğru egzersizler skolyozun ilerlemesini yavaşlatabiliyor mevcut eğriliği azaltabiliyor ve omurganın esnekliğini artırabiliyor. Estetik görünüm üzerinde olumlu etkiler sağlayan egzersizler bazı durumlarda korsenin kullanımını da destekleyici nitelikte olabiliyor.
Skolyoz tanısı alan bireyler için uygulanacak egzersiz programları her bireyin yaşına eğriliğin derecesine ve omurganın genel yapısına göre farklılık gösterebiliyor. Uzmanlar skolyoz tedavisinde kişiye özel yaklaşımın esas alınması gerektiğini vurguluyor. Doç. Dr. Gökşen Gökşenoğlu hekim kontrolünde oluşturulan tedavi planlarının deneyimli fizyoterapistler eşliğinde bireye özel olarak hazırlanmasının önemine dikkat çekiyor.
Skolyoz tedavisinde erken tanı hem eğriliğin ilerlemesini durdurmak hem de tedavinin etkinliğini artırmak açısından kritik öneme sahip. Bu nedenle okul taramaları rutin sağlık kontrolleri ve ebeveynlerin gözlemleri hayati rol oynuyor.