Gölcük'te bir araya gelerek, sözde Türkiye'ye yönelik iç ve dış tehditlere ilişkin "olağanüstü şura" niteliğinde bir değerlendirme toplantısı yapmıştı.
‘Donanma Komutanlığı Harp Oyunu’ kapsamında düzenlenen ve tam 72 saat süren toplantıda, “Paşaların güvenliği, Meclis komisyonlarına çağırılmamaları ve heykel dikme özgürlükleri” gibi kararlar alınırken, laik cumhuriyete yönelik tehditlerden de "beyhude gayretler" şeklinde bahsedilmişti.
O dönem siyasetin tam göbeğinde yer aldıkları halde, “Ordu'yu iç politikaya çekme gayretleri üzüntü vericidir” şeklindeki açıklamalarla göz boyayan TSK yönetim kademesi;
“Ramazan nedeniyle mesainin iftar saatine göre ayarlanması, sonrasında da cuma namazı saatine göre mesai saati ayarlanması doğru değildir” diyerek, cumhuriyet tarihinde ilk defa çalışanlara “ibadet özgürlüğü” sağlamaya çalışan Refahyol hükümetine parmak sallamıştı.
*
Cuntacı paşalar, Müslüman memurların ibadet etmelerini engellemek için mesai saatlerinde yapılacak düzenlenmelere karşı çıkarken…
BÇG ve Başbakanlık Takip Kurulu ajanları ise cuma saatinde il ve ilçelerdeki merkez camileri etrafında cirit atarak, namaza giden memurları fişliyordu…
Fişlenmekten korkan memurlar ise, “ajanlar bizim yakamızı bırakmazlar" korkusuyla Cuma namazlarını eda edemiyordu…
Laik rejimin ulemaları da, “İşçi ve memur vaktini işverene satmış olduğundan mesai saatinde tam özgürlük içinde değildir. Bu kişilerin cuma namazına gitmemelerinden ötürü bir sorumluluk yoktur.” şeklinde fetvalar vererek, çalışanları camilerden uzak tutmaya gayret ediyordu.
*
AK Parti iktidarında bu baskı kısmen hafiflese de seküler yobazların dayatmaları ve “laiklik elden gidiyor” şeklindeki kaygıları yüzünden ibadet özgürlüğü gereken manada sağlanamadı.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 2008 yılında açıkladığı “2009-2013 Stratejik Plan Taslağı’na göre, cuma namazlarının, namaz vakti içinde ama geciktirilerek kılınması fikri de yine malum güruhun kara propagandasına takıldı.
O dönem yalnız bırakılan Diyanet, söz konusu iddiaları yalanlayarak, “namaz vakitlerinde bir değişiklik yapılamaz’ demek zorunda kaldı.
2015 yılına gelindiğinde ise İstanbul Müftülüğü, İstanbul’daki kamu kuruluşlarındaki işçi ve memurların mesai saatlerini göz önüne alarak namaza yetişmeleri için 13 Kasım-25 Aralık tarihleri arasında tam 6 haftalığına namaz saatlerini sabitleyerek, pekâlâ değişiklik yapılabileceğini göstermiş oldu.
*
Türkiye’de memurların ve öğrencilerin izin almadan cumaya gitmeleri 2016 yılında başladı.
Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun imzasıyla 7 Ocak 2016’da, Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren, “Cuma izni ile ilgili 2016/1 Sayılı Başbakanlık Genelgesi” ile çalışanlar ilk defa yasaksız namaz kıldı.
Her ne kadar malum güruh, “Laik devlete darbe” diye ortalığı ayağa kaldırsa da bu düzenleme 2019 yılına, “kamu kurumu” hüviyetindeki belediyeler CHP’li başkanların eline geçene kadar sorunsuz devam etti.
Derken…
Yerel seçimler öncesi mütedeyyin seçmeni kafeslemek için camiden çıkmayan CHP’li Ekrem İmamoğlu’nun, Cuma namazını izne bağladığı ve namaza gitmek isteyen personele “İbadet İzin Talep Formu” imzalatarak onları fişlediği ortaya çıktı.
Üstelik Ahmet Davutoğlu’nun imzaladığı genelgede, “cuma namazının çalışma saatlerine denk gelmesi durumunda, isteyenler için çalışma kaybına neden olmaksızın izin verilmesi” ifadeleri yer aldığı halde…
İmamoğlu’na bağlı İBB Sağlık Daire Başkanlığı’nca personele dayatılan izin talep formuna, “İzinli saatlerimin hafta içi mesai saatlerime ilave edilerek mesai kaybına yol açmayacak şekilde cuma namazı için gerekli iznin verilmesi” şeklinde, namaz kılan personelin fazladan çalışmasına yol açan bir cümle eklendiği görüldü.
Olası CHP iktidarında mütedeyyin işçi ve memurların başına neler gelebileceğini gösteren bu ve benzeri hadiseler ortada iken…
Diyanet İşleri Başkanlığı geçtiğimiz haftaki cuma hutbesinde bir kez daha, “İş yerlerimizdeki mesai saatlerini, okullarımızdaki ders programlarını cuma namazının vaktine göre düzenleyelim” hatırlatması yaptı.
Hutbe okunur okunmaz kırmızı görmüş boğaya dönen seküler yobazlar adeta ortalığı ayağa kaldırdılar.
Diyanet’e, “laikliğe aykırı hareket ettiği” ve “insanlara namaz dayatmasında bulunduğu” iftirası attılar.
Ahmet Davutoğlu’nun gazetesinde kalem oynatan bazı yazarlar ise, CHP’li belediyelerdeki Cuma namazı zulmünü görmezden gelerek, “Aslında Diyanet’in neden böyle bir hutbe yayınladığı da neden bunun tekrar tartışıldığı da meçhul” şeklindeki ifadelerle, yapılan uyarıyı itibarsızlaştırmaya çalıştılar.
Önce Diyanet’i hedef alan fakat buradan bir sonuç çıkmayacağını gören sol faşist güruh ise, dün hedef daraltması yaparak geçtiğimiz haftaki hutbeye Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın müdahale ettiğini ve bu bölümün sonradan eklendiğini öne sürerek kurum ile başkanın arasını açmaya çalıştı.
Tam da şehitler verdiğimiz bir günde, birlik-beraberliğe ihtiyaç duyduğumuz bir dönemde Ali Erbaş'ın insanları böldüğü, ayrılığa neden olduğu iftirası atıldı.
Mütedeyyin kesim ise Diyanet’in haklı hutbesine destek vermek yerine yine olan biteni seyretmekle yetiniyor.
Müslümanların adeta ölü toprağı serpilmiş bu hali, gelecek açısından hiç de umut verici değil…
Maazallah CHP iktidara gelse, “mesai saati ayarlaması”, “yaz saati düzenlemesi” gibi kıytırık gerekçelerle yeniden kamu çalışanlarının Cuma namazı kılmasını engellenmesi işten bile değil.
Dolayısıyla yalnızca başörtüsü serbestisinin değil Cuma namazı kılma özgürlüğünün de anayasal güvence altına alınması gerekiyor.