HÜDA PAR, Ukrayna'ya yönelik Rus saldirilari basta olmak üzere iç ve dis gündemin öne çikan konularina iliskin yazili degerlendirmede bulundu.
Son dönemlerde sosyal medya üzerinden yapilan yargisiz infazlar, kirli algi operasyonlari ve linç kültürüne deginilen açiklamada, yargiyi, devlet kurumlarini ve toplumu harekete geçirebilecek bir güce erisen sosyal medyadaki bu operasyonlarin bir sonraki asamasinin toplumsal linç hali oldugu ifade edildi.
'Kapsamli bir sosyal medya yasasina siddetle ihtiyaç vardir'
Sosyal medya üzerinden siyasete, kurumlara, fertlere, toplumsal degerlere ve hatta yargiya yapilan müdahalelerin artisina dikkat çekilen açiklamada, 'Hukuki denetim ve ahlaki olgunluktan yoksun olan sosyal medyaya iliskin bir düzenleme yapilmasi toplumsal huzurun korunabilmesi için bir ihtiyaçtir. Medya kullaniminin sinirlari hususunda ciddi bir belirsizlik söz konusudur. Genel edep ve ahlaka aykiri yayin ve paylasimlar her geçen gün daha da artarken mahkemeler talep etmesine ragmen bu suçlarin faillerine iliskin bilgiler kurumlarla paylasilmamaktadir.' denildi.
Sosyal medya platformlarinin, kisilerin ifade özgürlüklerinin önemli bir araci oldugunun belirtildigi açiklamada, 'Ancak hukuki denetimden yoksun bir mecra olarak kullanilmasi telafisi imkânsiz zararlara sebep olmaktadir. Sosyal medyanin diger toplumsal mecralarda oldugu gibi hukukla sinirlandirilmasi ve buralarda islenen suçlarin sorusturulabilmesi için kapsamli bir sosyal medya yasasina siddetle ihtiyaç vardir. Bu yasa taraflarin etkin katkilari ile siyaset kurumunun medya üzerinde vesayet kurmasina yol açmayacak sekilde hazirlanmalidir. Ifade hürriyetinin sinirlari dogru belirlenmeli, kisilerin seref ve haysiyetleri korunmalidir.' ifadelerine yer verildi.
'Son zamlar, uzun bir süre daha ekonomide iyilesme olmayacagini gösteriyor'
Açiklamada, yüksek faizler, yüzde 50’yi bulan enflasyon, olmasi gereken seviyenin üzerinde seyreden döviz kuru gibi etkenlerin dayattigi zorlu ekonomik sartlarin, gündemin en önemli konusu olmayi sürdürdügü hatirlatildi.
Açiklamada, 'Yeni zamlarin tetikleyicisi durumunda olan elektrik, akaryakit ve dogalgazdaki fiyat artislari, hükümetin ve Merkez Bankasinin açikladigi enflasyon hedefinin gerçeklesme ihtimalini ortadan kaldirmaktadir. Yüksek elektrik faturalari hakkinda yapilan açiklamalar sonrasinda olusan indirim beklentisi henüz karsilik bulmamisken akaryakita yapilan son zamlar, uzun bir süre daha ekonomide iyilesme olmayacagini göstermektedir.' degerlendirmesinde bulunuldu.
Açiklamanin devaminda, 'Hane halkinin yani sira küçük esnafin elektrik faturalarini ödemekte zorlandigi, küçük ve orta ölçekli isletmelerin çarklarini döndürmekte güçlük çektigi bu dönemde alinabilecek en önemli tedbir enerji ve akaryakit fiyatlarini makul seviyede tutmaktir. Aksi halde ekonomi üzerindeki menfi etkileri nedeniyle dengeler bozulacak, istihdam ve enflasyon basta olmak üzere hedeflerden uzaklasilacak ve hayat pahaliligi tahammül sinirlarini zorlayacaktir.' ifadelerine yer verildi.
Dini degerlere yapilan hakaretler
Halkin büyük çogunlugunun benimsedigi inanç ve degerlere, ideolojik bagnazligin esir aldigi dayatmaci bir kesim tarafindan her firsatta saldirilar yapildigina dikkat çekilen açiklamada, dini degerlere pervasizca hakaret edenlerin ciddi bir yaptirimla karsilasmamasinin, ülkede ciddi bir hukuk sorununun var oldugunu ortaya koydugu belirtildi.
'Fikir veya basin özgürlügü denilerek toplumun inancina hakaret etmenin, iftira atmanin veya çarpitmanin mesrulastirilmaya çalisilmasi, asla kabul edilemez.' denilen açiklamada sunlar kaydedildi:
Siyaset, medya, akademi ve sanat çevreleri basta olmak üzere birçok alanda Islami degerleri açik bir sekilde hedef almaktan çekinmeyen kimseler hakkinda hukuk isletilmedigi için her seferinde saygisizliklarinin çitasini daha da yükseltmektedirler. Cumhurbaskani ve diger devlet büyüklerine ya da kurumlarina karsi hakaret suçu islendiginde veya 'Atatürk’ü Koruma Kanunu' ihlal edildiginde hemen isletilen sorusturma mekanizmalari, söz konusu dini degerler veya sahsiyetler olunca ayni hassasiyetle devreye girmemektedir. Kendi toplumunun inanç ve degerlerine karsi bu kadar duyarsiz kalmak, devlet ciddiyeti ile bagdasmaz. Devlet büyükleri ile toplumun kutsallari arasina bu sekilde fark koymak, büyük bir paradokstur. Bu hususlarda hukuk makamlari üzerlerine düseni yerine getirmelidir. Düsünce özgürlügü, hiç kimseye toplumun kutsallarina hakaret etme hakki vermez. Bu anlayisi tesis etmek, hukuk devletinin önemli bir sorumlulugudur.
'Cinsi sapikligi normallestirmeye çalisan zihniyetin asil hedefi aile kurumu ve özellikle anneliktir'
Açiklamada, topluma sapkinligi dayatan Istanbul Sözlesmesinin, her ne kadar yürürlükten kaldirildiysa da egitim kurumlarinda bu sözlesmenin istedigi ifsat edici çalismalarin devam ettigine dikkat çekildi.
Ankara Üniversitesinin toplumsal cinsiyet esitligi sertifikali bir program hazirlamasinin, bunun en açik örnegi oldugu ifade edilen açiklamada, 'Kavramlarla oynayarak fitrata savas açan, biyolojik cinsiyet yerine toplumsal cinsiyeti yerlestirmeye ve böylece her türlü cinsi sapikligi normallestirmeye çalisan zihniyetin asil hedefi aile kurumu ve özellikle anneliktir. Anneligi yok etmek üzere tasarlanmis bir proje olan toplumsal cinsiyet esitliginin akademik kurumlarda bu sekilde itibar görmesi hayra alamet degildir.' denildi.
Açiklamada, 'Birçok üniversitede toplumsal cinsiyet esitligi adi altinda dersler okutulup gelecegimiz olan gençlerin zihinleri bulandirilarak sapkin bir gençlik yetistirilmek istenmektedir. Bilim, ilerleme ve teknolojinin merkezi olmasi gereken üniversitelerin bu sekilde ifsat yuvalarina dönüstürülmesinin gençligimize ve memlekete bir faydasi yoktur. Istanbul Sözlesmesinden çekilen imza, formalitede kalmamali, bu sözlesmenin müzahiri olan bütün çalismalar, egitim merkezleri basta olmak üzere bütün kamu kurum ve kuruluslarinda durdurulmalidir.' ifadelerine dikkat çekildi.
'Isgalci rejimle tüm iliskiler ivedi olarak kesilmelidir'
Filistin topraklarinda isgal ve katliami sürdüren siyonist rejimin, nükleer atiklari da Filistin’e karsi silah gibi kullandigina isaret edilen açiklamada, atiklarin gömüldügü topraklarda her yil yüzlerce kisi kanser nedeniyle hayatini kaybettigi hatirlatildi.
Katliamin her türlüsünü Filistin halki üzerinde deneyen isgal rejiminin, insanlik suçu islediginin vurgulandigi açiklamada, 'Tüm hukuki ve insani kurallari çigneyen isgalciye karsi hâlâ somut bir adim atilmamasi utanç vericidir. Siyonist rejimin isgali Filistin ile sinirli degildir, isgal rejimi her firsatta Suriye’deki saldirilarina devam etmektedir. Isgal altindaki Golan tepelerinde sözde yerlesimci sayisini iki katina çikaracagini söyleyen siyonist rejim, Suriye topraklarina fiili olarak saldirarak uluslararasi hukuku çignemektedir. Isgal rejimi durdurulmazsa bir virüs gibi bölgede yayilacak ve tüm Islam ülkeleri isgal ve katliamdan payini alacaktir. Isgalci rejimle tüm iliskiler ivedi olarak kesilmelidir. Bölgesel is birligi saglanarak isgalci rejime karsi her türlü siyasi ve askeri tedbir alinmalidir.' denildi.
'Islam ülkeleri ivedi bir sekilde kendi birliklerini kurmali'
Açiklamanin sonunda, Rusya'nin Ukrayna'ya yönelik saldirisi hakkinda su görüslere yer verildi:
'Aylardan beri savas hazirliklari yapan Rusya, bes günden beri komsusu Ukrayna’ya havadan ve karadan saldirmaya devam ediyor. Ukrayna’yi isgal etmeyi hedefleyen bu saldirinin hakli bir gerekçesi yoktur. Savas, Rusya-Ukrayna arasinda cereyan ediyor olsa bile, esasinda Rusya ile ABD ve NATO arasinda öteden beri devam eden hâkimiyet kavgasidir. Bu savas, dünyayi kendi hegemonyalarina almak isteyen emperyalistlerin baska halklar ve devletler üzerinden kirli bir hesaplasmasidir. ABD ve Bati dünyasi ilk günden beri savasi tesvik etmis, bir taraftan Rusya’yi tahrik ederken diger taraftan Ukrayna’ya destek ve yardim sözü vermekten de geri kalmamistir. Ancak savas baslayinca da sözünde durmamis, Ukrayna’yi Rusya ile bas basa birakmistir.
BM, her zaman oldugu gibi karar alma mekanizmasindaki adaletsizlikten dolayi Rusya’yi kinayamamistir. Ilginç olan bir baska husus ise Rusya’nin saldirganligi nedeniyle acilen toplanan BM oturumunu Rusya temsilcisinin idare ediyor olmasidir. Bir kez daha görüldü ki, BM bu yapisi ile aslinda dünyadaki zulüm ve adaletsizliklerin temel kaynagi ve mesrulastiricisidir. Bu nedenle de dünyada barisi tesis etmesi mümkün degildir. Bu yapi acilen degismelidir. Dünyadaki mazlum halklar, bilhassa Islam ülkeleri ivedi bir sekilde kendi birliklerini kurmalidirlar. Emperyal güçlerin kendi çikarlari disinda bir emelleri hiçbir zaman olmamistir. Türkiye, dünyanin iki sömürgeci gücü arasinda cereyan eden bu savastan uzak durmalidir.'