Tarih: 01.02.2022 13:33

MHP Genel Baskani Bahçeli Grup Toplantisinda Gündemi Degerlendirdi!

Facebook Twitter Linked-in

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Baskani Devlet Bahçeli,'Vatana ve millete musallat olan seri katilleri cezalandirmak amaciyla terörle mücadele yapiliyor, ey Kiliçdaroglu bunu biliyor, bunu hazmedebiliyor musun?  Demokrasinin yolu Diyarbakir’dan geçer diyen Kiliçdaroglu, senin yolun nereye çikiyor? Karanlik yolculugun nereye dogru gidiyor? Kiliçdaroglu sosyal medyada video çeke çeke akli melekelerini yitirmis, trollesmis bir figür olarak milli ve siyasi hayata bütünüyle aykiri davranmaya baslamistir.'dedi.   Milliyetçi Hareket Partisi Genel Baskani Devlet Bahçeli, MHP grup toplantisinda açiklamalarda bulundu.   MHP Lideri Bahçeli’nin grup toplantisi konusmasi su sekilde: Saygideger Milletvekili Arkadaslarim, Medyamizin Saygin Temsilcileri, Yaklasik 11 günlük bir aradan sonra TBMM bugün çalismalarina tekrar baslamis, bu vesileyle de parti grubumuz sizlerin katilimiyla toplanmistir. Konusmamin basinda hepinizi saygi ve sevgilerimle selamliyor, en iyi dileklerimi sunuyorum. Yurt içinden ve yurt disindan; televizyon ekranlari, sosyal medya platformlari, radyo kanallari araciligiyla toplantimizi takip eden aziz vatandaslarimiza, gönül ve kültür cografyalarimizda yasayan degerli kardeslerimize en kalbi selamlarimi gönderiyorum. Bir yandan ülkemizdeki mahut gelismeleri yakindan takip ederken, diger yandan da bölgesel ve küresel olaylarin akis istikametini dikkatle okumak, isabetle yorumlamak durumundayiz. Türkiye’mizle ilgili, milletimizle iliskili her konu basligi fikir ve siyasetimizin merak ve mücadele sahasidir. Kaldi ki böyle de olmalidir. Elbette siyasetin dogru olmasi kadar, bu siyasetin tatbik edilecegi zamanin dogru olmasi da sarttir. Yanlis bir zamanda dogru siyaset yalnizca mantiksiz bir oyalanmadir. Dogru bir zamanda yanlis siyasetin temin çabasi ise basli basina avunmadir. Milliyetçi Hareket Partisi’nin siyaseti dogrudur, sistemi dogrudur, sevdasi dogrudur, seciyesi dogrudur, seferi dogrudur, sedasi dogrudur, hamd olsun durusu dosdogrudur. Bacasi egri olan evin dumani dogru tütmez. Dogru duvar yikilamaz, yolu ve yönü dogru olanin yükü agirsa da bizim için hiç fark etmez. Çünkü bizim baktigimiz yer ile bastigimiz yer baskent Ankara’nin politik dinamikleriyle yogunlasmis, tarihi emanetleriyle yogrulmustur. Bu nedenle Türkiye’nin karsi karsiya oldugu her neviden risk ve tehditlere yaklasimimiz belirsiz ve bulanik degildir, hiç de olmamistir. Dogudan batiya, kuzeyden güneye Türkiye’yi etkileyen, hatta çevreleyen sarsici olaylarin, sancili iliski aglarinin, sicak gerilim hatlarinin milli ve müteyakkiz bir suurla ele alinmasi bize göre mecburiyettir. Özellikle Rusya ile Ukrayna arasinda günbegün derinlesen kutuplasmanin milli varligimiza, milli çikarlarimiza hangi düzeyde tesir edecegini, bu kapsamda muhtemel bir savas halinin Kafkaslarla birlikte Türkiye’ye nasil etki edecegini iyi ölçmek ve öngörmek lazimdir. Beklentimiz ve temennimiz Rusya ile Ukrayna arasinda akliselimin galip gelmesi, baris ve sükûnetin iki ülkenin politikasina da hâkim olmasidir. Ukrayna’nin bagimsizligina ve toprak bütünlügüne saygi zaruridir. Ukrayna, ABD ile Rusya arasinda fiilen kurulan stratejik mahiyetli müzakere masasinin istah açici mezesi olarak görülmemeli, bu sekilde degerlendirilmemelidir. Bu ülkenin en ciddi talihsizligi güç bloklari arasina sikisip kalmasidir. Ne tuhaftir ki, Ukrayna’nin akibeti, dahasi bir isgale ugrayip ugramayacagi ABD ile Rusya’nin dogrudan ya da dolayli görüsme ve diyalog trafigine baglanmistir. Ocak ayinin ikinci haftasindan itibaren hizlanan siyasi ve diplomatik temaslar su ana kadar kalici bir iyilesmeye ve yatistirici bir sonuca henüz ulasamamistir. Ukrayna’nin adeta sömürge ülke muamelesi görmesi bize göre büyük bir seviye ve deger kaybidir. NATO Genel Sekreteri, geçtigimiz günlerde, NATO’nun olasi bir Rus isgali durumunda Ukrayna’ya savas birlikleri gönderme plani olmadigini belirtmistir. ABD Baskani Biden de ayni çizgidedir, fakat bu ülkenin Disisleri Bakani Kiev’e 283 ton mühimmat dahil askeri yardimda bulunduklarini açiklamistir. PKK/YPG’ye verilen anti tank füzelerinin tipkisinin aynisi Ukrayna’ya da gönderilmistir. ABD yönetimi Kafkaslardaki gerilimi tirmandiran bir strateji izlerken, hem nalina hem de mihina vurmayi tercih etmektedir. NATO’nun 2022 planlamasinda yer almamasina ragmen, Ocak ayinin son günlerinde “Neptune Saldirisi 2022” isimli tatbikat Akdeniz’de baslatilmis, Soguk Savas’tan bu yana ilk defa bir ABD uçak gemisi NATO komutasina tevdi edilmistir. Rusya da Karadeniz ve Baltik Denizi’ndeki donanmasini sayi ve kuvvet bazinda güçlendirirken, Ukrayna sinirindaki askeri yiginagi da genisletmistir. Sinira kan bankasi ve tibbi destek sistemleri kurmasi her ihtimale hazir olduguna isaret etmistir. ABD Disisleri Bakani’nin, Rusya’nin Ukrayna’yi NATO’ya alinmamasi talebine olumlu cevap vermediklerini dile getirmesi, Rusya Disisleri Bakani’nin “savas bize bagliysa olmayacak” demesi, Biden’in Ukrayna’nin Subat ayi içinde isgale ugrama ihtimalinden bahsetmesi tenakuzlarla ve tehlikelerle dolu bir süreci gözler önüne sermektedir. Rusya’nin, Bulgaristan ve Romanya’dan NATO’nun ayrilmasina dönük çagrisi krizin sadece Kafkaslarla sinirli kalmayacagini göstermektedir. NATO’nun “açik kapi siyaseti” ismiyle Rusya sinirlarina genisleme stratejisi, bundan mülhem Moskova yönetiminin istedigi güvenlik garantilerini bir türlü elde edememesi istikrarsizligin kroniklesmesine yaramaktadir. Diger yandan, ABD’nin Avrupa’yi bir çatismaya ikna edemedigi anlasilmaktadir. ABD Baskani’nin, Rusya’nin küçük bir isgaline göz yumacaklari anlamina gelen ifadeleriyle birlikte, kisa vadede Ukrayna’nin NATO’ya üye olmasini pek mümkün görmedigini itiraf etmesi tavsana kaç taziya tut siyasetinden baska bir sey degildir. Kirim’in ilhakina düsük tonlu ciliz tepkilerden baska bir tavir gösteremeyen uluslararasi toplumun, Rusya ile Ukrayna arasindaki ihtilafi farkli kanallardan tirmandirma siyaseti bölgesel barisi dinamitlemektir. Ukrayna’nin gelecegine karar verecek yegâne güç bu ülke vatandaslarinin hür iradeleridir. Kiev’i gelecegi bölgesel ve küresel güç merkezlerinin insafina terk edilmemelidir. Ukrayna Cumhurbaskani’nin dedigi gibi, “Ukrayna, Biden ile Putin arasindaki bir anlasmanin sonucu olmamalidir.” Rusya ile Ukrayna arasindaki iliskilerin normallesmesi, baris ve uzlasmanin tesis edilebilmesi ancak ve ancak bu iki ülkeyle dostane ve yapici iliskileri bulunan üçüncü taraf bir ülke tarafindan saglanabilecektir. Bu ülke de kuskusuz Türkiye’dir. Sayin Cumhurbaskanimizin aktif, samimi ve ilkeli girisimleri, Rusya ve Ukrayna ile ayni anda konusma ayricaligi ülkemizin arabuluculuk rolünü tahkim ve takviye etmektedir. Sayin Erdogan’in Ukrayna’ya gidecek olmasi, Rusya Devlet Baskani Putin’in bu ay içinde Türkiye’yi ziyaret plani, bölge barisina, istikrar ve huzur arayisina büyük bir destek olabilecektir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu sürecin arkasinda duruyor, Rusya ile Ukrayna arasindaki anlasmazlik dügümünün bir an evvel mutabakatla çözülmesini arzu ediyoruz. Ortadogu’dan sonra Orta Asya’nin ve Kafkaslarin iç çatisma ve kargasa ortamina sürüklenmesini kesinlikle dogru bulmuyoruz. Türkiye sözü dinlenen, nazi çekilen, vakarina imrenilen, varligina itibar edilen, ne diyecegi merak uyandiran saygin ve güçlü bir devlettir. Bu gerçekleri kabulde zorluk çekenler olabilir. Türkiye’nin bölgesel ve küresel sorunlara müdahale edebilme kapasitesinden dolayi uykulari kaçanlar da çikabilir. Bunlarin hepsi mümkündür, ayni zamanda failleri malumumuzdur. Ancak hakikat, esi olmayan bir gücün gerçekliginde ihlal ve inkar edilemez direnis noktasidir. Ne kadar yok sayilirsa sayilsin, hakikat günün birinde aynen bir mektup gibi inkârcilarin eline ulasacak, yüzlerini de kizartacaktir. CHP’nin, IP’in, HDP’nin, devasiz ve geleceksiz çürüklerin çarpitmalari beyhude, aleyhe propagandalari faydasizdir. Türkiye büyüdükçe müfteriler burusacak, kalkindikça münafiklar buharlasacak, gücüne güç kattikça müptezeller budanarak köse bucak kaçacaklardir. Bilinmeli ve her zaman da hatirda tutulmalidir ki, tarihin sasmaz gelenegi, cografyanin süphesiz gerçegi kesinlikle budur. Degerli Milletvekilleri, Geçen hafta ülkemizin tamaminda etkili olan soguk ve karli hava sartlari hayatin olagan akisini olumsuz etkilemistir. Vakia hal böyle olsa da, yagan kar rahmettir, berekettir, bollugun ve nimetin müjdesidir. Azalan barajlarimiz, kuruyan topraklarimiz, sararan agaçlarimiz beyaz örtüyle birlikte önümüzdeki bahar aylarinda inaniyorum ki hepimizin yüzünü güldürecek, uyanan doga yurdumuzun çehresini renklendirecektir. Rahmetle yad ettigim Merhum Sezai Karakoç meshur Kar Siir’inde ne güzel de söylemis: “Karin yagdigini görünce, Kar tutan topragi anlayacaksin. Toprakta bir karis kari görünce, Kar içinde yanan kari anlayacaksin.” Ne karin yagdigini görebilen ne de kar tutan topragi anlayabilen kifayetsiz muhterislerin kis günlerinde vatandaslarimizi perisanliga mahkum ettiklerini cümle alem görmüstür. Meteoroloji uzmanlari, bilim insanlari günlerce Istanbul basta olmak üzere ülkemizin tamaminda yogun kar yagisinin olacagini alarm zilleri çalar gibi duyurmuslardi. Yani persembenin gelecegi çarsambadan belliydi. Sorun karin yagmasi degil, alinmayan önlemler ve ihmaller zinciridir. Yagis halindeyken karla tesirli bir mücadele dünyanin hiçbir yerinde görülmemis, söz konusu olmamistir. Mühim olan tedbirleri kar yagmadan sirasiyla ve esgüdüm halinde almaktir. Birlesik Kralligin Türkiye Büyükelçisiyle 25 gün önce programlanan randevusunu saat gibi hatirinda tutan Istanbul Belediye Baskani, ne gariptir ki, ne gafilliktir ki, meteorolojinin uyarilarini bir türlü hatirlayamamis, aklina dahi getirememistir. Ucuz bir mantikla, “kar aniden bastirdi” diyecek kadar savrulmustur. Baliga tuz dökmüstür de yollara tuz dökecek yönetim becerisini gösterememistir. Diyecegim odur ki, Istanbul’da balik bastan, tuz da hepten kokmustur. Gömlegin ilk dügmesi yanlis iliklenmistir. Kar göstere göstere gelmis, Istanbul Belediyesi göre göre kara gömülmekle kalmamis, daha vahimi Istanbullu vatandaslarimizi çileye ve çetin kis sartlarina mahkûm etmistir. Kuzeyden gelen kar dalgasi özellikle Istanbul’un kuzey batisini vurmus, bu bölgedeki otoyollarda ulasim durunca büyük kentimiz 17 saat süren kilitlenme ve esaret yasamistir. Istanbul’a 8 saat içinde metrekareye düsen kar yagisi yaklasik 60 kg civarinda olmustur. Sel olunca denize kaçan, deprem olunca kayak yapan, kar yaginca balik masasinda keyfe dalan sorumsuz ve duyarsiz bir kagit kaplana Istanbul ve Istanbullu kardeslerim asla müstahak degildir. Istanbul, Istanbul olali böyle bir zillet, böylesi bir zulüm görmemistir. Çürük tahtanin çivi tutmayacagi bir kez daha belli olmustur. Liyakatsiz, layüsel ve lakayt bir siyaset tellalinin elinde Istanbul ser sefil hale düsmüstür. Bu hazin bir tablodur, hezimetle perçinli ayipli bir tabansizliktir. Istanbullu yolda kalmis feryat figan ediyor, trafik tikanmis, hayat durmus, Belediye Baskani kendisine özel tahsisli kar küreme araciyla balikçiya gidiyor. Bunu yaparken de hiç vicdani sizlamiyor. Üstelik “Büyükelçiyle yemek karla mücadele kadar önemli” diyebilecek kadar sirazesi kaymis bir görüntü vermekten kaçinmiyor, bundan rahatsiz olmuyor. Çünkü istikameti sasmis, iradesi sakatlanmis, perdesi yirtilmis, pusulasi bozulmustur. Bir büyükelçiyi 16 milyon Istanbulludan daha çok önemseyen bir sahsa Türk-Islam medeniyetin en büyük kenti nasil emanet edilecek? Emanete leke sürmek millete ihanet, melanete hizmet degil midir? Normal sartlarda Istanbul gibi bir kentin belediye baskaninin pek tabii herkesle görüsmesi normaldir, beklenen bir durumdur. Buna diyecegimiz bir sey yoktur. Normal olmayan husus; karin, kisin tam ortasinda lüks bir balik lokantasinda vaki görüsmeye niye ve ne maksatla ihtiyaç duyuldugudur. Bu kadar önem atfediliyorsa, söz konusu görüsmeden Disisleri Bakanligi bilgilendirilmis midir? Balik masasindaki konusmalar tutanak altina alinmis midir? Bir belediye baskani için kentinin agir hava sartlariyla mücadeleden daha öncelikli ne olabilir? Istanbul Belediye Baskani, kimlerin doldurusuna gelmis, kimlerin dolmusuna binmis, nasil bir siyasi hedef konusunda ikna edilerek kafa kola alinmistir? Son zamanlarda ülkemizde görev yapan büyükelçilerle CHP’nin özel ve düsündürücü baglantisinin giderek yayginlik kazanmasi ister istemez aklimiza 19’uncu yüzyil devlet adamlarindan Keçecizade Fuat Pasa’nin bir sözünü getirmistir. Merhum Pasa’nin dedigi aynen suydu: “Bir devlette iki kuvvet olur. Biri yukaridan biri asagidan gelir. Bizim memlekette yukaridan gelen kuvvet cümlemizi eziyor. Asagidan ise bir kuvvet hasil etmeye imkan yoktur. Bunun için pabuççu mustasi gibi yandan bir kuvvet kullanmaya muhtaciz. O kuvvet de sefaretlerdir.” Burada söz konusu edilen musta, kunduracilarin derileri vurarak inceltmek için kullandiklari metalden tokmaktir. CHP’nin tam tersine, Keçecizade Fuat Pasa’nin sözüne dün ve bugün baglaminda katilmamiz, onay ve olur vermemiz esyanin tabiatina tamamen aykiridir. Bize göre CHP’nin büyükelçilerle düsüp kalkmasi tesadüfü olmayip, demokrasi disi ve milli irade karsiti bir arayis ve özlemin mahsulüdür. Zira artik kartlar açik oynanmaktadir. Yine bir baska CHP’li büyüksehir belediye baskaninin, “Millet Ittifaki’nin Cumhurbaskani adayini dis güçler belirleyecek” itirafini Imamoglu’nun sinsi faaliyetleriyle beraber ele almak lazimdir. CHP, süngü düsürmüs, teslim bayragini çekmis, serbest kullanima açilmistir. Istanbul Belediye Baskanligi makamini siyasi hirslari için basamak gören bir kisinin marjinal güvenirligi sifira inmistir. Bu sahis Türkiye muhalifleriyle can ciger kuzu sarmasi haline gelmistir. Su rezalete bakiniz ki, Belediye Baskani balikçida tika basa yerken, sözcüsü de Istanbul’da degil, tatile gittigi Isviçre’de karla mücadele etmistir. Saniyorum Alpler’de epey zorluga katlanmistir. Ne de olsa yogun kar yagisi altinda kayak yapmak, pahali otellerde yatip kalkmak, yiyip içmek ihtimalen bu fukarayi yormus, oldukça da hirpalamistir. Iste CHP’nin önü arkasi, özü özeti, basi sonu bundan ibarettir. Ne utanmalari var, ne sikilmalari. Ne edep bilirler, ne de erdem tanirlar. Fildisi kulesinde, sirça kösklerde sosyal demokratlik taslarlar. Mobese kayitlarina düsünce de kizilca kiyamet koparirlar. Kar yagisini konusmazlar, Istanbul’un dramini konusmazlar, balikçiyi konusmazlar, ne var ki yüzsüzce mobeseyi dillerine dolamaktan da geri durmazlar. Takip ediliyorlarmis, izleniyorlarmis, dinleniyorlarmis, geçin bunlari, birakin bu bos bahaneleri, siddetli kar firtinasi varken balikçi lokantasinda ne aradiginizi, hangi gizli emellerin pesinden kostugunuzu söyleyin. Peki yeri ve zamani miydi büyükelçiyle protokol yemeginin? Yüreginiz yetiyorsa itiraf edin, cesaretiniz varsa ifade edin, mahcubiyet duyacaginiz gizli iliskileriniz, korkup sineceginiz gizemli irtibatlariniz yoksa çikin meydana, milletin kafasinda birikmis soru isaretlerini giderin. Mobese, yani kent güvenligi yönetim sistemi, toplumsal huzur, güvenlik ve asayisin saglanmasi, suç ve suçlularin takip ve tespiti açisindan büyük bir imkandir. Açigi olanlarin mobeseden sikâyet etmeleri gayet dogaldir. Özgürlügün ve özel hayatin ihlal edildigini iddia edenler bosa nefes tüketmektedir. Istanbul’da geçen hafta yasanan rezaletlerin bir benzeri dünyanin herhangi bir ülkesinde vasat bulmus olsaydi, o ülkenin belediye baskani emin olunuz ki bir gün, bir saat, bir saniye bile koltugunda oturamazdi. Sayin Abdülhamid Gül’ün basariyla icra ettigi bakanlik görevinden affini istemesini mobese kayitlarinin ortaya çikmasina baglayan süfli ve müflis CHP zihniyetinin algi oyunlari, iftira taarruzlari, itibar suikastlari asla tutmayacak, hiç kimse de bunlara iltifat ve itimat etmeyecektir. Bizim dilegimiz Büyüksehir Belediye Baskani’nin da görevinden affini bir an evvel talep etmesi ve gecikmeksizin, daha fazla hasara yol açmaksizin Istanbul’un önünü derhal açmasidir. Muhterem Arkadaslarim, Demokrasinin akli ve ahlaki temelleri vardir ve mutlaka da olmalidir. Milletsiz bir vatan, hukuksuz bir özgürlük, halksiz bir demokrasi, halsiz bir adalet, hakikatsiz ve hafizasiz bir insan düsü kuran mihraklarin bitmek tükenmek bilmeyen operasyonel faaliyetleri devamli tetikte, devamli teyakkuzda olmamizi gerektirmektedir. Bu mihraklarin hüviyeti esasen meçhul degildir. Degerlere yönelik kategorik saldirilar, kavramlara yönelmis isgal niyetleri, maneviyatimiza kurulmus tuzaklar maalesef vahim bir düzeydedir. Insanligin ortak hazinesi olan demokrasi, hak, hukuk, özgürlük, adalet sürekli asinmaya, sürekli irtifa kaybina maruz kalmaktadir. Aslinda bu kaygi verici gerçek bilinçli bir tertibin, sistematik bir tahribatin uzun metrajli sonucudur. Gerçek manasindan koparilmis bir demokrasinin, sadece demagojiyi besleyecegi, bunun yani sira despotik tahakkümlere davetiye çikaracagi açiktir, ortadadir, tecrübeyle sabittir. Demokrasi isin özünde insana dayanan, insani esas alan, insanla anlamini bulan bir rejimdir. Ve demokratik sürecin kilit tasi insandir. Bununla birlikte demokrasinin resmi bir ideolojisi yoktur. Herkes ne düsünürse düsünsün, bir insanin baska türlü düsünmeye ve bunu savunmaya demokratik ve mesru sinirlar içinde hakki olacaktir. Demokrasi salt seçimden seçime varligini hatirlatan bir rejim de degildir. Islevi, siyasal kurumlarla sosyal kesimler arasinda denge, denetim, düzen ve karsilikli mükellefiyetler saglamaktan ibarettir. Demokrasiyi yalnizca çogunlugun yönetimi, seçimlerden elde edilmis sayisal veya oransal bir üstünlük olarak görmek de makul sayilamayacaktir. Demokrasi, siyasal katilim ve tercih külliyati, uzlasma ve hosgörü küfesi, saygi ve muhabbet kültürü, sandik ve seçim küresidir. Batinin siyasal düsünürleri, demokrasi için ekonomik gelismislik ve batili degerler sistemini vaaz etseler de, evrensel demokratik kazanimlar tam aksine vurgu yapmaktadir. Millet varsa, ülke varsa, devlet varsa, insanlarin adil, hür ve tarafsiz seçimlerinden bahsediliyorsa demokrasi kaçinilmaz bir realite olarak karsimiza çikacaktir. Çünkü milletin kendi gelecegi hakkinda hüküm verme ve hedeflerini belirleme hakki ayni zamanda bir insanlik onurudur, bu onurun muhafazasi demokrasi namusudur. Batili dogulu, kuzeyli güneyli demokrasi tanimlamasi dayatma tonu agir basan seçkinci, ayrimci ve mesnetsiz bir iddiadir, ayrica imtiyazli bir alan açma çabasidir. Asil sorun maskeli demokratlarin, mayasi ve mesrebi bozuk siyaset bezirgânlarinin demokrasiyi kirip dökmeleri, bozup parçalamalari, islerine geldigi gibi söküp takmalaridir. Demokrasi ihanetin kilifi olamaz. Demokrasi egemenlige kast etmenin kaynagi görülemez. Demokrasi sövüp saymanin, yakip yikmanin mesruiyet zemini olarak asla kullanilamaz. Demokrasi, hukuk ve hürriyetin, hukuk ve hürriyet, demokrasinin karsilikli güvencesidir. Biri olmadan digerinin varligindan söz edilemez. Ifade ve düsünce hürriyeti, vandal hedeflerin, vahsi emellerin, öfke ve nefret akimlarinin, suç ve suçlulari koruma alçakliginin ikmal deposu, ikbal dekoru degildir. Hürriyet öyle bir hassas terazidir ki, kefenin birisi yükselirken digeri iniyorsa orada sorun var demektir. Devletin varligini müdafaa için yaptigi her mücadele mesrudur. Bu mesrulugu demokrasi ve hürriyet kisvesiyle sulandirmaya çalismak devlete kast etmektir, bunu adi da ihanettir. Hiçbir toplum, hiçbir ülke, mensuplarindan hiç birine, hürriyetlerin tümünü sinirsiz kullanma ehliyeti vermemistir. Kaldi ki toplum hayatinin bir bedeli vardir. Sinirlar hukuk kurallariyla çizilmistir. Bu hukuk kurallarina riayet ve sadakat hatiri sayili pek çok siyaset felsefecisine göre hürriyetin ta kendisidir. Insanlarin birbirine gösterecegi hosgörü hudutlari ayni sekilde demokrasi ve hürriyetin de hudut hattinin temerküz ve tecelli etmesini saglayacaktir. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaskani’na hakaret etmek, büyükbas hayvan benzetmesi yapmak ifade ve düsünce hürriyeti sayilamaz. Bu tip bir kötü söz terbiyesizliktir, edepsizliktir, nitekim suçtur. Hz.Adem ile Hz.Havva’ya cahil demek bir sanatçi marifeti, demokratik bir hak, siradan bir sarki sözü olarak degerlendirilemez. Herkes aksini söylese de Milliyetçi Hareket Partisi bu görüste olamaz, bu ilkellige göz yumamaz, selin akintisina kapilamaz. Hakaret eden, küfreden, fasizan arzularini ilk firsatta ifsa eden kim olursa olsun, bunun sonuçlarina mutlak surette katlanmalidir. Bir televizyon kanalinda Sayin Cumhurbaskani’na en agir hakaretleri siralayan sözde bir gazeteciye sessiz kalanlarin, Trabzon’da bir çocugun heyecanla söyledigi sözlere ates püskürmeleri ikiyüzlülügün desifresidir. Dikkat buyurunuz, henüz 10 yasinda olan bu çocugumuz Cumhurbaskani’na amca derken, Kiliçdaroglu’na hain diye seslenmistir. 203 sözde yazar, çizer, aydin ve gazetecinin bildiri hazirlayip yayimlamak yerine bu sorunu ele almalarinda yarar olacaktir. Bu yavrumuzu bu noktaya getiren nedir? Böylesi bir tercihe zorlayan ve bunu da telaffuz ettiren gelismeler nelerdir? Sehidimiz Eren Bülbül’ün katilleriyle sarmas dolas olanlarin, ittifak kuranlarin, yanak yanaga verenlerin, bilahare herkesin, her kesimin gelecegimiz adina bu sorularin üstünde kafa yormalari elzemdir. Terörizmin degirmenine su tasimanin sorarim sizlere, neresi haktir, neresi hukuktur, neresi demokrasidir? Katile katil, caniye cani, teröriste hain diyemeyen, sirf siyasi rant devsirmek için bölücülerle bir ve ayni kareye girmekten sakinmayan her kim varsa demokrasiyle arasina geceyle gündüz gibi mesafe koymustur. Sorosçu Osman Kavala’yi savunmak, terörist Demirtas’a methiyeler düzmek adalet, demokrasi ve hürriyet konusu degil, islenmis suç ve hiyanete taammüden ortakliktir. Terörist hem devlet hem de demokrasi düsmanidir. Düsmana ganimet olan siyasetçilerin demokrasi iddiasi tilkinin kümes bekçiligine talip olmasiyla ayni kurnazliktir. Bilinmelidir ki, demokrasi taslasmis kalplerin, buzlanmis vicdanlarin, kiralanmis akillarin, satilmis ruhlarin, devsirilmis zihniyetlerin, millete silah çeken serefsizlerin harci degildir, hakki degildir. CHP Genel Baskani Kiliçdaroglu geçen hafta demis ki: “Terörle mücadele ediyoruz derken demokrasi askiya aliniyor. Demokrasi askiya alinirsa da en çok terör örgütlerine prim verirsiniz.' Sayin Kiliçdaroglu su hususu unutma ki, tekerimize tas koymaya kalkisanlarin alinlarini karislariz, bunlara karsi da çekilmeye hazir keskin biçak olup ayaga kalkariz. Terörle mücadele sürecinde demokrasinin askiya alindigini söylemek su katilmamis bölücü bir dildir. Terörle mücadele sürecinde demokrasinin hiçe sayildigini iddia etmek terörist üslubudur, terör usulüdür, zillet bir bühtandir. Demokrasiyi korumak için terörle mücadele ediliyor, ey Kiliçdaroglu bundan haberin var mi? Vatana ve millete musallat olan seri katilleri cezalandirmak amaciyla terörle mücadele yapiliyor, ey Kiliçdaroglu bunu biliyor, bunu hazmedebiliyor musun? Demokrasinin yolu Diyarbakir’dan geçer diyen Kiliçdaroglu, senin yolun nereye çikiyor? Karanlik yolculugun nereye dogru gidiyor? Kiliçdaroglu sosyal medyada video çeke çeke akli melekelerini yitirmis, trollesmis bir figür olarak milli ve siyasi hayata bütünüyle aykiri davranmaya baslamistir. Demokrasinin bir yolu vardir, o da insanimizin, milletimizin vicdan, asalet ve ahlakindan geçmektedir. Eger ille de demokrasiye ulasacak bir yol araniyorsa baskent Ankara’nin tertemiz ve genis yollari aziz milletimizin her ferdine sonuna kadar açiktir, her zaman da açik kalacaktir. Güçlendirilmis parlamenter sistem hazirligi yapiyorlarmis. Bu ay içinde de taslak metni açiklayacaklarmis. Ama henüz kurulacak masada nasil oturacaklarini tespit edememisler. Alfabetik mi olsun, aritmetik mi olsun, yasa göre mi olsun, yoksa boy sirasina göre mi olsun, karar vermis degiller. Kendi aralarinda demokratik nezaketin çatisini örmekten aciz kalan, ittifakin isim degisikligini planlayan, üçüncü bir ittifak projesiyle HDP’yi bagaja koymayi düsünen zillet ittifakinin Türkiye’ye katacagi, Türk milletine kazandiracagi hiçbir sey yoktur. Dogalgaz stokunda olmayan azalmayi bir yalana bin yalan ekleyerek anlatan, benzin fiyatlarini görünce ata bindiklerini açiklayan bu demokrasi kaçkinlarini, ahde vefalarini çignemis bu nimet bilmez taifeyi aziz milletimiz ibretle takip etmektedir. Kiliçdaroglu, geçen hafta katildigi bir televizyon programinda pot üstüne pot kirmis, vahamet düzeyinde falso yaparak, “bu milleti baristiracagiz” diyebilmistir. Sayin Kiliçdaroglu barismak, küsler arasinda olur. Türk milleti ne zaman birbirine küsmüstür? Bu küslükten bir tek bizim mi haberimiz olmadi? Sen ne demeye çalisiyorsun? Maksat ve muradin nedir? Demokrasinin arkasina siginip Türkiye’yi yaylim atesine tutmana, nifak saçmana, sanal ihtilaflar üretip bunu yaymana tahammül etmeyecegiz, suskun kalmayacagiz. Sayin Kiliçdaroglu, AB büyükelçileriyle bulusmanda, “Deva partisinin ekonomi çalismasina katilacagiz” sözlerinle küstürdügün, kizdirdigin, özgüveniyle oynadigin CHP’ye oy veren kardeslerimle önce barisman, öncelikle onlarin gönüllerine girmen sana baslica tavsiyemizdir. Milletin arasinda en küçük bir küslügün olmadigini, buna dair bir emarenin dahi bulunmadigini görmelisin, hiç kusku yok aklini da basina acilen devsirmelisin. Degerli Arkadaslarim, Partimiz, gücünü milletinden alan siyasal bir düsüncenin savunucusudur. Onun için de adimiz Milliyetçi Harekettir. Millet olma halinden daha güçlü bir yapi ve kudret henüz bulunmamistir. Millet olmakla, yeryüzünün çehresi degismistir. Millet olmakla, milli devletler dogmustur. Demokrasiler de millet gerçeginden beslenmis ve gelismistir. Bizim vazgeçmeyecegimiz temel husus millet gerçegi ve demokrasi mirasimizdir. Milliyetçilik de bu gerçegin suurla kavranmasi ve savunulmasidir. Ne var ki; milletlesme, sonuçlanmis degil devam eden bir süreçtir. Beraberce yasanan her gün, her saat, üzerinde ittifak edilmis dile, kültüre, ülkülere dogru artan bir kaynasmadir. Millet olma hali, toplumun sosyal, kültürel, ekonomik bagin demokratik ve dogal uzlasma alanidir. Bu dogal ve kendiliginden olusan uzlasma sonucu; Bir halay havasi ile neselenmemiz, bir agitla hüzünlenmemiz bu yüzdendir. Milli bir zaferle sevinmemiz, dogal bir afetle üzülmemiz bu sebepledir. Millet olma suurunun zemini ve çikis noktasi ise yükselen üst kimlik ve kültür unsurlaridir. Ancak, millet olma hali, onu olusturan alt kültürlerin, lehçelerin ve hatta kimliklerin inkâri anlamini da tasimayacaktir. Bu açidan Milliyetçi Hareket Partisi’nin millet anlayisi ötekilestirici ve uzaklastirici degildir, hiç de olmamistir. Tamamen kültürel eksende tecessüm eden “Ne Mutlu Türküm Diyene” beyani milli bir heyecanda ve bir tarih suurunda kenetlenmeyi temsil etmistir. Bu itibarla, bizim hiçbir zaman kimsenin kökeni veya mezhebini öne çikaran, kasiyan, reddeden, asagilayan, engelleyen, yasaklayan bir zihniyetle yakinlasmamiz mümkün degildir. Bizim için Edirne neyse Hakkari odur. Yozgat neyse Diyarbakir aynisidir. Bütün yollarin çakistigi nokta Türkiye Cumhuriyeti’dir. Yolu sevgiden, mensubiyet suurundan, bayrak ve vatan sevgisinden geçen herkes kardesimizdir. Hiçbir insanimizin digerinden, hiçbir yurt kösesinin bir baska yerinden üstünlügü veya eksikligi yoktur. Yine bu kapsamda, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulusunda, millet kavrami birlestirici bir rol üstlenmistir. Etnik köken, dil ve din gibi farkliliklara bakilmamistir. Türkiye Cumhuriyeti vatandaslari, Türk milletinin esit ve saygin fertleridir. Türkiye Cumhuriyeti devletini Türk milletinin birlikte yasama ülküsü ve ayni kaderi paylasma iradesi kurmustur. Partimiz, ülkemizde yasayan vatandaslarimizi “Türk milleti” tanimi içinde görmektedir. Ancak zillet ittifakinin paydaslari milleti olusturan kimlikleri sorgulamakta, tahriklerini sürdürmektedir. Asirlar içinde üst birlige ve millet kimligine yönelen bütün süreç bu tahriklerle geriye dönme riskini içinde barindirmaktadir. Etnik kimliklerin kasinmasi, kaçinilmaz olarak kimlik taleplerini doguracak, hepimizin adi olan Türk milleti tanimina itirazlar çogalacaktir. Milliyetçi Hareket Partisine göre; “Türkiye’nin milli birligi ve bütünlügü, dil, soy ve din unsurlarinin da üstünde tarihi bir gerçektir. Devletimizin beseri zenginligi ve dayanagi olan tek millet olgusu, bu kucaklasmanin neticesinde vücut bulmustur. Bu asla bir dayatma ve asimilasyon degil, tastamam bir demokrasi ve millet zaferidir. Bir baska ifadeyle, daha güçlü bir toplumda, daha müreffeh bir ülkede yasama gayesinden dogmus sosyal, kültürel bir uzlasma ve dayanisma halinin zarafetedir. Türkiye Cumhuriyeti bu birlestirici ve bütünlestirici millet temeli ve sosyolojik uzlasma üzerinde sekillenmistir. Ancak tahripkar süreç devam ederse, mensubu oldugumuz Türk milleti, alt kimlik ve çok kültürlülük talepleri sonucunda bölünme tehlikesi ile karsi karsiya kalacaktir. Bu durum, hem milli birligimizi tahrip edecek, hem de Türk devletinin sonunu hazirlayacaktir. Kiliçdaroglu’nun siyaseti buna yöneliktir. Partimiz, etnik, kültürel ve mezhep zeminindeki siyasallasmanin bölünmeye götürecegine inanmaktadir. Bunun sonucunda ortaya çikacak tabloda ise Türkiye’nin bu nüfus ve bu cografya bütünlügü ile devami mümkün olmayacaktir. Bizim bu konuda durusumuz nettir ve belgelidir. Bizim dayandigimiz ilkeler: Tek vatan, tek bayrak, tek millet, tek devlet ve tek dil ülküsüdür. Tek devlet, üniter yapinin korunmasini, Tek millet, Türk milleti kimliginin devamini; Tek bayrak, milli devletin bekasini, Tek dil, resmi dilin yalnizca Türkçe olabilecegini, Tek vatan ise, ülkemize ortak kosulamayacagini ilan etmektedir. Ve bunlar da bizim kirmizi çizgilerimizdir. Varsa cüret etmek isteyen, Bu degerleri çignemeye hazirlanan, Ben bunlari kabul etmiyorum diyen, buradan açikliyorum ki; Ayaklarini denk alsinlar, Bir kere daha düsünsünler, Burada biz variz ve buna izin vermeyiz. Dün vermedik, bugün vermeyiz, yarin da vermeyecegiz. Ve tereddüt edenler varsa, buradan tam 1287 yil önce Orhun’dan yola çikan buyruklari ve inanci tekrarlamak istiyorum. “Üstte mavi gök çökmedikçe, altta yagiz yer delinmedikçe, senin ilini töreni kim bozabilir? Titre ve kendine dön.” Kaldi ki böylesi bir felaket ve fecaat hali nasil mümkün olabilir? Sözlerimin sonunda, yarin karsilayacagimiz mübarek Üç Aylarin, bir gün sonrasinda idrak edecegimiz Regaib Kandilinin aziz milletimize, Türk-Islam alemine ve tüm insanliga saglik, huzur, selamet ve nice güzellikler getirmesini temenni ediyor, hepinizi saygiyla selamliyorum. Sag olun var olun, Cenab-i Allah’a emanet olun.


Orjinal Habere Git
— HABER SONU —