Tarih: 27.10.2021 13:40

Ayrimcilik ve Nefret Suçuna Yeni Bir Düzenleme Geliyor

Facebook Twitter Linked-in

Bakan Gül, Türkiye Insan Haklari ve Esitlik Kurumu’nun (TIHEK) düzenledigi ‘Nefret Söylemi ve Nefret Suçlari’ konulu sempozyuma katildi. Sempozyumda konusan Gül, bazi Bati ülkelerindeki Islam, göçmen ve yabanci karsitliginin nefret söylemi olarak ortaya çiktigini vurguladi. Ötekilestiren ve vatandas ayrimi yapan devletin hukuk devleti olamayacagini belirten Bakan Gül, “Küresel adalet giderek daha da zarar görmekte, insanlarin ortak degerleri korunmaya her zamankinden daha da muhtaç hale gelmektedir. Örnegin birçok Bati ülkesinde Islam karsitligi, göçmen karsitligi, yabanci düsmanligi nefret söylemi olarak karsimiza çikmaktadir. Tabii özellikle uluslararasi medya kuruluslarinda, siyasetçilerde bu dil adeta siradanlasmis ve günlük bir dile yansimistir. Esas itibariyla da küresel bir adalete ivedi bir sekilde insanligin ne kadar ihtiyaç duydugu hepimizin ortak tespitidir. Vicdan ve adalet bir yerden çekilmisse zaten oraya zulüm, ayrimcilik ve nefret yerlesir. Biz bunu ülkemizde de geçmis zamanlarda yasadik. Bir insanin kilik kiyafetinden, düsüncesinden, yasam tarzindan, inancindan dolayi egitim ve çalisma hayatina yönelik nasil ayrimciliga tabi tutuldugu kötü örnekleriyle hafizamizda tazedir. Kimliklerine ve kültürlerine yönelik ret, inkar ve asimilasyon politikalarinin da insanimizin onurunu nasil rencide ettigini hepimiz yasadik. Ötekilestiren, ayiran, makbul vatandas ayrimi yapan devlet hukuk devleti olamaz. Hukuk devleti herkesin devletidir. Hukukun üstün oldugu, farkliliklarin zenginlik oldugu bir devlettir. Bu hukuk devletinde sablon insan yoktur. Her insan esittir ve biriciktir. Iste bu anlayisla Sayin Cumhurbaskanimizin liderliginde ortaya koydugumuz vizyonda bu eski Türkiye anlayisinda kalmasi ve artik bu konudaki ayrimciliklarin ve nefret yaklasimlarinin tamamiyla ortadan kalkmasina yönelik çogulculugu hakim kilma, hukukun tam anlamiyla üstün kilinmasina yönelik reformlarimizi adim adim uyguladik, uygulamaya devam ediyoruz. Nefret söylemi insan onuruna yapilmis bir saldiridir. Nefret söylemi daha ciddi ve telafisi zor diger suçlarin ve diger sikintilarin da ayrica bir ön sebebidir. Ayak sesidir. Hangi görüsten, inançtan, yasam tarzindan olursa olsun insanimizi haklariyla yasatmak devletin en temel görevidir, vazifesidir. Devlet ancak vatandaslarina karsi esit ve tarafsiz davranarak adaleti ayakta tutabilir. Iste bu konuda daha adil bir dünya mümkün çagrisi da Cumhurbaskanimizin küresel adaletsizliklere karsi söylenmis çok önemli bir çagrisidir” ifadelerini kullandi.   “Birçok ülkede Müslümanlar sirf kimliklerinden, yasam tarzlarindan dolayi zulme ve nefret söylemlerine maruz kalmakta” Bazi Avrupa ülkelerindeki camilere, mezarliklara ve Müslümanlarin yasamlarina yönelik saldirilara Avrupa hukuk sisteminin sessiz kaldigini hatirlatan Bakan Gül, “Günümüzde özellikle 11 Eylül saldirilarindan sonra Müslümanlara karsi basta yapilmak üzere bir nefret söylemi kurumsal bir hale gelmistir adeta. Burada artis gözlemlenmektedir. Birçok ülkede Müslümanlar sirf kimliklerinden, yasam tarzlarindan dolayi zulme ve nefret söylemlerine maruz kalmaktadir. Peygamber Efendimizin karikatürlerin yayinlanmasi, kutsal kitabimizin yakilmasi, Islam’i asagilayan filmlerin çekilmesi, camilerin, minarelerin yasaklanmasi, bazi Avrupa ülkelerinin Müslüman kadinlarinin giyim kusamlarina yönelik kisitlamalar, cami ve Müslüman mezarliklarina yönelik saldirilar, baskilar son süreçlerde yasadigimiz örneklerdir. Üstelik bu eylemlere karsi hukuk sistemi ya sessiz kalmis ya da gereken bu konudaki atilimi, gayreti göstermemistir. Birçok meselenin de az önce de ifade edildi, özellikle Islam, Türk ve yabanci düsmanligina karsi birçok vakanin da rapor edilmedigi, kayitlara girmedigi de çok açik bir sekilde bilinen bir gerçektir. Bunun da Bati tarafindan özellikle örtülmeye çalistigi çok açik bir realitedir. Hangi dinin mensubuna yapilirsa yapilsin bu nefret suçudur. Hristiyan, Yahudilere de yapilan her türlü saldiriyi biz nefret suçu olarak tanimlariz. Bunun da sonuna kadar mücadelesini ederiz. Insanlar neye inanmak isterlerse, ne sekilde yasamak isterlerse hukuk devletinin görevi bu konuda her türlü destegi saglamak, engelleri kaldirmaktir. Bu inanca karsi yönelen her türlü saldiriyla da etkin bir sekilde mücadele etmektir” diye konustu. Mültecilerin sorunlarina karsi Türkiye’nin her zaman sorumluluk aldigini söyleyen Gül, “Göçmenlere yönelik nefret söylemi de asla kabul edilemez. Vatanlarindan zorla göç ettirilmis, gidecek yeri olmayan insanlarin daha kirilgan, daha hassas oldugunu hepimizin hatirimizdan çikarmamamiz gerekmektedir. Maalesef bu nefret suçlarinin bazi yerlerde devletler eliyle de islendigini de üzülerek görmekteyiz. Mültecilerin denizin ortasinda ölüme terk edildigi, Akdeniz’in, Ege’nin soguk sularina cansiz bedenlerini verdigi görüntüler hepimizin, bütün insanligin adeta imtihanidir. Hepimiz için çok büyük bir sorumluluktur. Bu süreci görmek hepimizi, tüm insanligi üzmektedir. Bu dramlara karsi sessiz kalamayiz. Türkiye iste bu haksizliga karsi da yine insanlik degerlerinin yaninda kalmistir, kalmaya da devam edecektir” dedi. Insan Haklari Eylem Plani’nda nefret söylemiyle mücadelenin ayri bir hedef olarak belirlendigini hatirlatan Bakan Gül, “Dil, din, irk, renk, cinsiyet, siyasi düsünce, felsefi inanç, mezhep ve benzeri nedenlerle yapilan nefret söylemi ve ayrimcilikla etkili bir sekilde mücadele edecegiz. Hiç kimse ben surada dogdum, benim etnik aidiyetim sudur, memleketim budur, düsüncem budur o yüzden bana su sekilde muamele ediliyor seklinde bir düsünceye kapilmamalidir. Hukuk devletinde çünkü herkes kendini güvende hissetmelidir. Ben su ise girmedim, çünkü benim su sekilde kiyafetim var, su sekilde inaniyorum diye biran aklindan bile geçirmemelidir. Birakin böyle bir uygulamaya izin vermeyi, böyle bir düsünce bile akla gelmemelidir. Iste bu konuda getirdigimiz tüm reformlari kesintisiz bir sekilde sürdürmenin ve hukuki anlamda bu haklarin teminat altina alinmasinin ülkemiz için de çok önemli bir gereklilik oldugunu düsünüyoruz. Bu suçlarla etkin mücadele etmek amaciyla sorusturma kilavuzlarinin olusturulmasi bir hedef olarak karsimizdadir. Yabanci Türk düsmanligina yönelik nefret söylemi suçu teskil eden ulusal, uluslararasi düzeyde gelismelerin periyodik raporlar olarak hazirlanmasi hedeflenmektedir. TIYEK bu konuda çok önemli çalismalar yapmaktadir, yapacaktir. Önümüze isik tutacak raporlari hep birlikte görecegiz” seklinde konustu. Ayrimcilik ve nefret suçuna iliskin Türk Ceza Kanunu’nda yeni bir düzenleme yapacaklarini belirten Gül, bu toplantilarin da eylem planindaki hedefin içerigini doldurma açisindan çok önemli oldugunu söyledi. Türkiye cografyasinin nefretin degil hosgörünün adresi oldugunu ifade eden Bakan Gül, sözlerini söyle sürdürdü: “Nefret söylemi insanliga yönelen en büyük tehditlerdir. Tahammülsüzlügün disavurumudur. Ifade özgürlügü, demokratik toplumun vazgeçilmez unsurlarindan biri ve çogulculugun ortak zeminidir. Nefret söylemi ve nefret suçlari ise demokrasiler için, bir arada yasama birlikteligimiz için bir tuzak ve ayrismanin en önemli göstergelerinden biridir. Bu sebeple temel hak ve özgürlüklerimizi kullanirken bu sinira dikkat edilmesi de ayri bir önem araz etmektedir. Çünkü bu kadim cografya, bu bereketli cografya asla ama asla nefretin ve ayrimciligin degil, her zaman sevginin, hos görünün, bir arada farkliliklarla birlikte yasamanin adresi, merkezi olmustur.” Sempozyumda konusan TIHEK Baskani Muharrem Kiliç ise, “Nefret söylemi ve sonrasinda bunun bir eyleme, bir suça dönüsmesi meselesi sadece ulusal ölçekle degil, küresel bir insan haklari sorunu, etik ve sosyo-politik baglamda bir sorun olarak karsimiza çikiyor. Bunun temel felsefi arka planina baktigimiz zaman bir ötekilestirme, ben ve öteki arasindaki bir ayrim fikrine dönüsüyor” dedi.


Orjinal Habere Git
— HABER SONU —