CHP ve avaneleri ile arka bahçesi konumundaki feminist oluşumların ısrarla savunduğu Batı’dan devşirme yasalar, 6284 sayılı kanun, çocuk haczi ve süresiz nafaka gibi dayatmalarla adeta enkaza dönen aile birliği şimdi de soyadı tehdidi altında.
CHP ve avaneleri ile arka bahçesi konumundaki feminist oluşumların ısrarla savunduğu Batı’dan devşirme yasalar, 6284 sayılı kanun, çocuk haczi ve süresiz nafaka gibi dayatmalara enkaza dönen aile birliği şimdi de soyadı tehdidi altında. Kadına kızlık soyadını kullanma hakkı veren ancak yine de kocasının soyadını almasını zorunlu kılan Medeni Kanun’un 187. Maddesinin Anayasa Mahkemesi kararı ile iptal edilmesinin yankıları sürerken, 28 Ocak 2024 tarihinde yürürlüğe girecek iptal kararıyla, bu tarihten sonra evlenen kadınların dilediği soyadını almasının önü açılacak. Bu süre içerisinde yasa koyucu konumundaki TBMM’nin bir düzenleme yapmaması halinde kadınların kocasının soyadını kendi soyadı ile birlikte kullanma zorunluluğu ortadan kalkacak. Bir aileyi başka alilerden ayıran ve aile birliğinin en önemli öğesi soyadı serbestisi riskine dikkat çeken aile STK’ları ve hukukçular, aile bütünlüğünü sağlayan son bağın da koparılmaması gerektiğini vurgulayarak, Meclis’in feminist baskılara boyun eğmemesi ve aile birliğini bozacak kanundan kaçınması çağrısında bulundu.
Bu yanlış karardan dönülsün
Akit’e konuşan Türkiye Aile Birliği Platformu Sözcüsü İlhan Ergincan, şunları ifade etti: “Aileyi yaşatmak isterken şimdi de kadınların kocasının soyadını kullanmama özgürlüğü adı altında aile kavramı yok edilmek istenmektedir. Aile birliğinde kocanın soyadını taşıma, eş olma tanımını bizlere en güzel yansıtan özelliktir. Bu konuda TBMM’de kanun çıkarılmazsa yarın 18 yaşını doldurmayan veya dolduran çocukların da soyadı özgürlüğü hakkı doğacaktır. Bu konudaki davalarının önü açılacaktır. Aile kavramını kökten bitirecek olan AYM’nin bu yanlış kararı ancak çıkarılacak yasa ile önlenecektir. ‘Aileyi yaşat ki devlet yaşasın’ düsturu içinde derhal gerekli adımlar atılmalıdır. Batı’nın ve içimizdeki feminist uzantılarının, Türk aile yapısını çökertmek için yaptıkları bu operasyona izin vermemeli. Bu konuda topyekun şekilde mücadele edilmelidir. Bizim ailemiz feminist kesimlerin savunduğu Avrupa menşei yasalar ile değil Müslüman yaşantısına uygun, Türk Medeni Kanunu ile korunabilecektir. Her türlü ahlaksızlığı meşru gören kesimin kocanın soyadını kabul etmesi zaten beklenemezdi. Ülkenin yıkımı ekonomi ile darbeler ile olmaz, aile ile olur. Ülkemizi ele geçirmek isteyen dış güçlerin hedefi ailedir. Aile kurumuna sahip çıkalım ve soyadı kanunu ile aile birliğine bir darbe daha vurmayalım.”
Aileyi korumak esas olmalı
Avukat Kasım Karadaş ise, şu değerlendirmede bulundu: “Anayasa Mahkemesinin kadının kocasının soyadını almasına ilişkin kanunda değişiklik yapılmasını öngören kararının, aile bütünlüğüne yönelik olumsuz sonuçlar doğuracağı muhakkaktır. İstanbul Sözleşmesi ve halen yürürlükte olan 6284 sayılı Kanunda kadının beyanının esas alınması, mevzuatın erkek aleyhine orantısız bir şekilde değiştirilmesi aile fertlerinin, özellikle kadınların gerek aile kurumuyla gerekse de kocasıyla duygusal ve psikolojik bağlarının kopmasına sebep olmuştur. Sayın Cumhurbaşkanımızın isabetli bir karar ile İstanbul Sözleşmesinden çekilmesiyle başlayan ailenin ihyası süreci, 6284 sayılı Kanunun milli ve manevi değerlerimiz gözetilerek yeniden düzenlenmesi ile devam etmelidir. Sürecin sonunda mevzuata eklenecek bir Aileyi Koruma Kanunu milletimizin temelini oluşturan aile kurumunun sürekliliğine katkıda bulunacaktır.”
Kadının eşten koparılmasına karşıyız
İslam’da nesebin korunmasının esas olduğunu ve her bireyin olduğu gibi kadının da nesebinin kendi babası üzerinden devam etiğine dikkat çeken Avukat Yasemin Küçükkaya ise, konuya ilişkin şu değerlendirmelerde bulundu: “Bu karar İslam hukukuna aykırılık teşkil etmiyor. Fakat kadının sadece bir soyadı ile değil, çok daha kuvvetli bir bağ ile eşine ve çocuklarına bağlı olduğu gerçeğini kabullenemeyen, bireyselleşmenin ve her türlü aileyi ifsad projelerinin kölesi olmuş, kadını eş ve anne olma sıfatlarından koparmak isteyen odaklara karşıyız. Dolayısıyla bu kararın, söz konusu odaklar için bir zafer hükmünde olmadığını belirtmek isteriz.”